29 Mart 2010

''ORMANLARI SEVELİM''..

 




 
Geçen hafta çocuklarımla Alkın Sanat Merkezinin sahnelediği ''  Ormanları Sevelim'' adlı çocuk oyununu izledik.Oyun öncesi çocukların yüzleri boyandı ve danslarla eğlendiler.Oyunun amacına ulaştığını düşünüyorum çünkü sınıfta ağaç ve orman sevgisi üzerine çok tatlı konuşmalar oldu.Çocuklarda istediğim duyarlılık ve farkındalık eğlenceli bir gösteri ile oluştu çok mutluyum.İki okul birleşip izledik oyunu onların yaş grubunu biraz küçük olması eğlenceli iki misli eğlenceli anlar yaşattı bize :) birinde düşen mantar dekoru usta bir afacan tarafından ısrarla düzeltildi:)) diğerinde yerde yatan kötü kalpli ormancının sahneye çıkarak baltasını alıp sen onları kesemezsiinnnn!! diye bağıran ufaklıkla yaşadığımız anlardı:)))   balonlarımızı alıp kendi getirdiğimiz çikolataları ısrarla hatırlatıp yiyerek(ikram unutulunca nasılda teleşlanıp hatırlattılar anlatamam)okulumuza  keyifle döndük.Bize bu güzel oyunu sahneleyen Alkın Sanat Merkezine ve bizi misafir eden Özel Ege Deniz Anaokuluna teşekkürlerimi borç bilirim....     

19 Mart 2010

tuvalet kağıdı deyip geçmeyin...

Fotoğrafa bakıp size bunu şöyle kestik böyle yapıştırdık diye anlatacağımı sanıyorsanız yanılırsınız..Evet yaptık çok da güzel oldu ama ben size küçük bir gezintinin ardından öğrendiğim ilğinç ama gereksiz bilgilerden bahsedeceğim.Harar denilen büyük torbalarla şehirlerde atık kağıtları toplayan insanlara rastlamışsınızdır mutlaka.Bu kağıtlar çogunlukla  temizlik kağıdı üretiminde  kullanılıyorlarmış.Üretimde bu kağıtları kullanma oranı yüzde 50'nin üzerinde ve dışa bağımlı olan kağıt sanayiinde ciddi bir döviz tasarrufu sağlarken bir tararftanda bizim cebimizi güldürüp maliyeti düşürerek ucuz temizlik kağıtları almamızı sağlıyor.ilk tuvalet kağıdının 14.yyz da Çinde üretilmesi beni şaşırtmadı :))ama o müthiş icat yani ruloya sarılması 1880 yılını bulmuş(artık wc de bunları düşünerek kağıtları hafife almazsınız:))vee Türkiye'ye bu müthiş icat ne yazık ki ancak 1970 lerde gelebiliyor.Geliyor ama öyle bir güçlü etki varki onu kullanmayı düşündüren o da dinen sakıncalı olduğunun sanılması:)hatta Diyanet işleri Başkanlığı 1995 yılında bir fetva yayınlıyarak kullanılmasında dinen bir sakınca yoktur diye vatandaşı ferahlatıyor....Yaa bu rahatlıklar kolay kazanılmıyor efendiler biz marketten aman 2 katlı az nazlı olsun yok dışı yumuşak içi sağlam olsun şu olsun bu olsun derken hiiçç bunları düşünmüyoruz  :)Bi konu daha var o da baktım istatistiklere İsrail yıllık kişi başı 104 rulo ile başı çekiyor bizse sadece 8.... bu  ne demek oluyor siz çözün :)))))Bir tuvalet kağıdı rulosu ile neler yapılırla(fotoğraftaki köpekcik) bağdaştırarak konuyu kapatıyorum siz kızmadan:)

17 Mart 2010

misssss...




 
Renkli kağıtlar ,makas ve yapıştırıcıyı ver ellerine çekil izle benim kuzuları:)) Elişi kağıtlarına her çocuk için 3 farklı büyüklükte çizdiğim çiçek desenlerini ki bunların tamamı 60 tane yapıyor:)) bi güzel kesip ortalarından yapıştırdılar ve tomurcuk olarakta sim döktüler.Eee bende boş durmadım kompozisyonu ayarladım siyah karton üzerine pastel boya ile açık ve koyu yeşille dallar yaptım bittiğinde nefis bir gül bahçesi oldu.Çok beğendim diye sanırım bir ara sınıf gül gibi:)) koktu sanki....

16 Mart 2010

adın bahar olsun senin...

Baharı beklerken arada bir kış gelip gitsede ben bahara hazırlamışım bi kere kendimi kim tutar beni?Hani maviş makara kolyem vardı ya işte ondan sonra bi hevesle bu beyazını ördüm makarayla ama bu sefer biraz uzunca yaptım .Ankaradan toplayıp getirdğim yemeni oyalarınıda rastgele kestim ,uçlarını çakmakla yaktım tabi bunları kafama göre diktim örgü kolyeme.Birkaç yere kullanmak için can attığım şirin şeker kurdela çiçeklerimi serpiştirdim...Bu arada bu çiçeklerim Nilgünün hediyeleri bayıldım renklerine hele müthiş bir yeşili var ki sormayın onu da başka bir çalışmada kullanacağım artık.Biraz da canlı renkleriyle kolyeme can katan sarı ve kırmızı tahta boncukları silikonla yapıştırdım üzerine uçlarına da kurdela ve turuncu mavi boncuklar kullandım.Sonra tüm çanta içleri birer birer arandı ceketlerin cepleri ile  ama uçları için aldığım metal parçaları bulamadım bir türlü:( bende boncuklarla süsledim uçlarını ama aklım o metallerde ne yaptım ben onları acaba neyse sonuçta tam benlik çiçek çiçek renk renk bahar kolyem oldu...

14 Mart 2010

ipekböcüü :))



Belki bir çoğunuz biliyordur ama ben ilk defa gördüm beğendim ve tüm atık malzemelerle çerle çöple sanat etkinliği yapan ben ipek böceği kozasıyla yapılan bu panoya  nedense şaşırdım:)hayır sanırım bunu ben neden düşünemedim neden bu malzemeye dokunamadım filan diyede hayıflanmışta olabilirim tam bilemiyorum...Tabiki hemen kısa bir internet araştırması gösterdi  ki nefis panolar hatta bardak altlıkları filanda yapılıyormuş kozalarla buradan da fiyatlarına ve diğer modellere bakabilirsiniz..Bu panoyu becerikli bir hanımın evinde gördüm sizin için çektim ama resimler çok kaliteli olmadı idare edin artık olur mu?

12 Mart 2010

bir kediyle başladı hikaye....

Sınıfın panosunda bi şenlik bi şenlik sormayın...Rengarenk kedişler upuzun kuyruklarıyla süslediler koridoru..Her biri için birer isim bile bulundu...iyice sevdim ben bu kedi işini:)Geçen yıl sanırım yine bu ayda 4 tane yavrucuk çıktı karşıma evin balkonunda.Hemde pazar arabasının içine kurulmuşlar anneleriyle keyif yapıyorlar.Şaşkınlığımın ardından yaşadığım paniği anlatamam .Çünkü onları ne atabilirdim ne de bakabilirdim.Atamadım kaldılar ama ne uyudum ne de rahat oturdum sürekli yangın merdiveninden çıkan diğer kedilerle savaştım.Baktım olmuyor eve aldım onları ''gezegen''anneleri(çok geziyordu beni bakıcı olarak ayarlamıştı nasılsa :)) kafası rahat hatunun)gelene kadar.Of offf ne stresti ama öylede güzellerdi ki...Ben ''sarı''ya (tek onun adı vardı diğerleri numaralıydı)içlerinde farklı olana aşık olmuştum öyle miniktiki...Volkan Konak şarkılarını yoğun dinlemeye başladığım sıralardı bahar gelmişti her yer çiçek çiçekti ben bu kadar lanet bu kadar sulugöz degildim sanki daha gençtim:))onlar güzel bahar güzel sevmek güzel onları düşünmek güzel derken.....en önce sarı gitti...nasıl ağladım anlatamam(zaten çok pis ağlarım anlatılmaz yaşanır:))birer birer diğerleri de....beceremedim...Normalmiş ,bu doğanın kanunuymuş yoksa sokaklar da insandan çok kedi olurmuş, zaten bakamazmışım apartmanda, onlar hasta doğmuşlarmış belki....vs.. vs... teselli ettiler...işte geldi çattı aynı ay...ben onları kaybedişimin yıldönümünün yasını tutarken bugün kimbilir neleri gömen insanlar gülücekler...Son zamanlarda karşıma geçip ne kadar basit olduğumu söylemek isteyen varsa gerek yok biliyorum bu kadarcığım işte....bugün doğanlara selam söylemeli sanırım asıl ''ne şanslısın ki hala büyüyorsun...yaşlanmak fena bişey insanı melankolik yapıyor''

.....sen iyi ki varsın....



Olgunluk


.......20 li yaşlara kadar iyilikle kötülüğün ülkesi, kalın sınır çizgileriyle ayrılıyor birbirinden. Sıkı dostları ve düşmanları oluyor insanın. Onları ölesiye seviyor yada ölesiye nefret ediyor onlardan.

30 larındayalanı hakikatten ayırt etmeye başlıyor. İyi sandıklarının hıyanetiyle tanışıyor, sırtında dost işi hançer darbeleriyle; ve en kötü zannettiği şefkatle imdadına yetişiveriyor.

Zaman kanatlanıp da 40 ınayaklaştığında insan, iyiyi kötüden ayıran hudut çizgilerini birbirine karıştırıyor. İyilere nakşolmuş kötüyü ve kötülerin içindeki iyiliği de keşfediyor ademoğlu. Anlıyor ki, iyi insan/kötü insan yok; insanın içinde iyilik ve kötülük var, kötüyle iyi panzehiri değil birbirinin; kankardeşi. İyilerle kötüler çekiştirmiyor ipi. İyilik ve kötülükten örülmüş ibrişimin kendisi.

Bunu anlayınca şaşmıyorsun nefretin birden şehvete dönüşmesine; acı girdaplarının içinde hazzın raksetmesine. Tevazuyla gurur, haysiyetsizlikle onur el ele yürüyor. İnsan, şuuraltındaki isyankarla sahtekarı, günahkarla tövbekarı birarada farkediyor. Benim, hükmeden ve boyun eğen, zulmeden ve acı çeken. Bunca şiddet kadar onca merhamet de benim eserim. Minneti nefrete, korkuyu cesarete, zaferi hezimete bulayan benim. Kundak bezime tıpatıp benziyor kefenim, hayatım muhteşem ve sefil, mağrur ve rezil, hayasız ve asil.

İşte bu keşif kolaylaştırıyor yaşamı.. Anlıyorsun ki toplumlar gibi insanlar da kanlı iç savaşlarına borçlu ilerlemesini..

O zaman , iyileri kötülerden ayırmakgibi nafile bir uğraşı bırakıp -başta kendin olmak üzere- insanların içindeki iyiliğin peşine düşüyorsun; kıymet bilmeyi ve -yine başta kendin olmak üzere- herkesi hoş görmeyi öğreniyorsun.

Tükendikçe pahalanıyor zaman; günler azaldıkça uzuyor. Saçların gibi, seyreldikçe değerleniyor dostların. Günahları ve zaaflarıyla da övünüyor insanlar; sevapları ve zaferleri kadar.

Önemli değil kaç kez yenildiğin; önemli olan, kaç yenilgiden sonra yeniden doğrulabildiğin.

Bu paramparça ruhlardan, çelişkili duygulardan, çatışmanın açtığı yaralardan mucizevi bir ahenk çıkıyor ortaya ki olgunluk diyorlar adına.....

Can Dündar

8 Mart 2010

KADIN OLMAK....

Kadın olmak....

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

Bugün 8 Mart Emekçi kadınlar günü her ne kadar genel zihniyet ''Erkek günlerini 364 güne indiren oluşum '' ,''Yılın erkeklere ait olmayan günü'' yada ''Kadınlara sinema gibi sanatsal faaliyetlerin bedava olduğu gün''şeklindeysede buğünün anlamını bilen emeğini harcayıp hakkını alamayan  insanca yaşayamayan birçok kadın birçok erkek var biliyorum...DÜNYANIN TÜM EMEKÇİ KADINLARINI SAYGIYLA SELAMLIYORUM....


Kadına karşı şiddet ve 2007 itibariyle dünyadan veriler



"Kadınlara ve kız çocuklara karşı şiddetin dokunulmazlığına son"


BM'nin güne özel logosu.Kadınlara karşı şiddet dünyada en yaygın, ancak en az cezalandırılan suçtur.


Tahminlere göre 113 ile 200 milyon arasında kadın demografik olarak “kayıp” (yok) görünmektedir. Ya doğar doğmaz öldürülmüşler (erkek çocuğun kız çocuğa tercih edilmesi) ya da erkek kardeşleri ve babalarıyla eşit derecede gıda ve tıbbi olanaklara ulaşamamışlardır.


Fuhuşa zorlanan ya da bunun için satılan kadınların sayısı yılda 700.000 ila 4.000.000 arasındadır. Cinsel kölelik düzeninden elde edilen kazançlar yılda tahminen on iki milyar dolardır.


Küresel olarak, on beş ile kırk beş yaş arası kadınlar, kanser, sıtma, trafik kazaları ve savaşlardan daha ziyade, erkek şiddetinin sonucu hayatını kaybetmekte veya sakatlanmaktadır.


En az üç kadından biri dövülmüş, cinsel ilişkiye zorlanmış ya da hayatı boyunca başka türlü suistimal edilmiştir (tecavüz, kötü davranış). Genellikle, suistimal eden kişi aileden bir üye ya da kadının tanıdığı bir kimsedir. Ev içi şiddet, bölge, kültür, etnik köken, eğitim, sınıf ve din ne olursa olsun kadınlara karşı en yaygın suistimal şeklidir.


Dinsel, kültürel vb. nedenlerle yılda iki milyondan fazla kız çocuğunun genital organlarına hasar verilmektedir (kadın sünneti). Bu oran, 15 saniyede bir kız çocuğudur.


Sistematik tecavüz yeryüzündeki birçok çatışmalarda bir terör silahı olarak kullanılmaktadır. Ruanda soykırımı (1994) esnasında 250.000 ila 500.000 kadının tecavüze uğradığı tahmin edilmektedir.


Araştırmalar, kadına karşı şiddet ile HIV virüsü arasında yükselen bağlantıyı göstermekte ve HIV bulaşmış kadınların daha fazla şiddete maruz kaldıklarını, şiddet kurbanlarının da HIV bulaşma risklerinin daha yüksek olduğunu ortaya koymaktadır.


7 Mart 2010

HİŞT HİŞT, Sait Faik ABASIYANIK

 Yürüyordum. Yürüdükçe de açılıyordum. Evden kızgın çıkmıştım. Belki de traş bıçağına sinirlenmiştim. Olur, olur! Mutlak traş bıçağına sinirlenmiş olacağım. Otların yeşil olması, denizin mavi olması, gökyüzünün bulutsuz olması, pekala b...ir meseledir. Kim demiş mesele değildir, diye? Budalalık ! Ya yağmur yağmasaydı… Ya otların yeşili mor, ya denizin mavisi kırmızı olsaydı…. Olsaydı o zaman mesele olurdu, işte. Çukulata renginde bir yaprak, çağla bademi renkli bir keçi gördüm. Birisi arkamdan ; _ Hişt -dedi. Dönüp baktım. Yolun kenarındaki daha boyunu bosunu almamış taze deve dikenleriyle karabaşlar, erik lezzetinde bana baktılar. Dişlerim kamaştı. Yolda kimsecikler yoktu. Bir evin damını, uzakta uçan bir iki kuşu, yaprakların arasından denizi gördüm. Yoluma devam ederken: _ Hişt, hişt! - dedi. Dönüp bakmak istedim. Belki de çok istediğim için dönüp bakamadım. Olabilir. Gökten bir kuş, hişt hişt ederek geçmiştir. Arkamdan yılan, tosbağa, bir kirpi geçmiştir. Bir böcek vardır belki, hişt hişt diyen. _ Hişt ! - dedi yine. Bu sefer belki de isteksizlikten dönüp baktım, çalıların arasına birisi saklanıyormuş gibi geldi bana. Yolun kenarına oturdum. Az ötemde bir eşek otluyor, Onun da rengi çağla bademi ; ağzı, dişleri, kulakları, boynu NE GÜZEL. Otluyor. Otları adeta çatırdata çatırdata yiyor. Belki de bu çıtırtılı, çatırtılı sesi *hişt hişt* diye duymuşumdur ? Eşeğin ot koparışının sesinden apayrı bir ses : _ Hişt hişt hişt ! - dedi . Hani bazı, kulağımızın dibinde çok tanıdığınız bir ses, isminizi çağırıverir. Olur değil mi? Pek enderdir. Belki de kendi kafanızın içinden sizin sevdiğiniz, hatırladığınız bir ses, ses olmadan sizi çağırmıştır. Olabilir. Birdenbire güneşi, buluta benzemez garip, sarı bir sis kapladı. Bir kirli el, çağla bademi eşeğin sırtından bir kumaş seçip çekip aldı… HER ZAMANKİ kül rengi , yer yer havı dökülmüş eski mantosunu giydirdi eşeğe. Yola indim. İstediği kadar * hişt * desin, sahici sulu bir dost olsun. İsterse kimseler olmasın, kendi kendime kulağıma * hişt hişt * diyen bir divane olayım ben, aldırmayacağım. Belki bir kuştur. Belki tosbağadır. Bekli de kirpidir. Belki de yakın denizden seslenen bir balık, bir canavardır. Karabataktır. Mihaliki kuşudur. İyisi mi ben kendim *hişt hişt *derim. O zaman tamamı tamamına pek hişt hişt seslenişine benzemeyen, benzemesin diye uğraştığım bir mırıldanmadır, tutturdum. Birdenbire, önümde bir adamla bir kadın gördüm. Kalpazankaya yolunu sordular. Üstündesiniz, dedim. Sanki yol hareket etti. Yürümediler. İki adımda benden uzaklaştılar. Koyunların arasına yüzükoyun uzanmış papazın oğlunu gördüm. Yüzünden aptal, çilli horoza benzer bir mahluk kalktı. Ağzının salyasını sildi. Kuzuyu bacaklarından tuttu. Kuzu ile yere yıkıldı. Kuzuyu burnundan öptü. Papazın oğlu çirkin, aptal otuzbirli bir yüzle baktı. Vardır böyle kuşlar. * cik cik * demezler de. * hişt hişt* derler. Kuştu, kuş. Bir adam yer belliyordu. Belin demirine basıyor, kırmızıya çalan bir toprak altını, üste aktarıyordu. _ Merhaba hemşerim! Dedi. _ Ooo! Merhaba ? - dedim. Tekrar işine daldı. *hişt hişt * dedim. Aldırmadı. Bir daha * hişt * dedim. Yine aldırmadı. Hızlı hızlı *hişt hişt hişt !* _ Buyur beğim – dedi. _ Bir şey söylemedim – dedim. Küçük parmağını kulağına soktu. Kaşıdı. Çıkarıp parmağına baktı. Belin sapına siler gibi yaptı. _ Hişt hişt! – dedim. Yüzünü göğe kaldırdı. Kuşlara baktı. Denize baktı. Dönüp şüphe ile bana baktı. _ Bu sene enginarlar nasıl ? – dedim. _ İyi değil – dedi. _ Baklayı ne zaman keseceksin ? _ Daha ister – dedi. Nefes alır gibi * hişt * dedim. Yine şüphe ile denize, şüphe ile göğe, şüphe ile bana baktı. _ Kuşlar olmalı – dedim. _ Benim de kulağıma bir hışırtı gelir amma – dedi -, ne taraftan gelir ? Zati bu sırada şu kulağım ağırlaştı. _ Bir yıkatmalı -dedim-, benim de geçenlerde ağırlaşmıştı… _ Yıkattın mı? _ Yıkatmadım, hacet kalmadı, doktora gittim. Alıverdi ; pislikmiş. _ Çocuklar nasıl ? – diye sordum. _ İyiler – dedi. Dokuzdu sekiz kaldı. Biliyorsun dokuzuncunun macerasını ya… _ Sus, sus - dedim -,. Yürekler acısı. Haydi Allaha ısmarladık ! _ Haydi güle güle. Biraz uzaklaşınca : _ Hişt hişt. Bu sefer yakaladım. Bahçıvandı. Oydu oydu. _ Hadi , hadi, yakaladım bu sefer seni ! –dedim. _ Yok vallahi! -dedi-, vallahi daha kesmedim bakla, senden ne diye saklayayım, parasıyla değil mi? Sen değimlisin * hişt hişt * diyen? _ Ben de duyarım bir ses, amma bulamam nereden gelir? Nereden gelirse gelsin; dağlardan, kuşlardan, denizden, insandan, hayvandan, ottan, böcekten, çiçekten. Gelsin de nereden gelirse gelsin!... Bir hişt hişt sesi gelmedi mi fena. Geldikten sonra yaşasın çiçekler, böcekler, insanoğulları…. _ Hişt hişt ! _ Hişt hişt ! _ Hişt hişt !

 

çiçek çiçek boyunlar...

çiçek
Malum itirafımızı az önce yaptık yok bugün birkaç kibrit kutusundan başka ürettiğimiz birşey ama yazın yaptığımız çiçek çiçek bir kolyemiz var...Yapımı basit ikiye ayrılan mumlu ip çiçeklerin arasından çapraz şekilde geçirilip dügümlerle sabitleniyor metal aparatlar ve istediginiz renk paralarla süslenip boynunuzdaki yerini alıyor..O kadar çok sevdik ki Rabiş her rengini bana yaptırıp Ankaralara götürdü bile...Ayrıca mankenliğinide yaptı eee kardeşler bugünler için dimi ama :))bunu yazarken içim bir garip oldu yaşlanıyorum kesin ağlamak için yer arıyorum... hadi ben kaçayım sizde bir bakın kolyeme belki beğenirsiniz...

Hamburger krizi....:))

Hafta sonu krizim tuttu yine..normal saatte yapılan normal bir kahvaltıdan sonra attık Kayrayla kendimizi Dikili sokaklarına.Kahvaltıyı zor yaptı kerata çünkü hamburgere aş ermişti:)))E malum bir dostun  da söylediği gibi küçük kasaba kadını  olmak kolay değil yok öyle bildik yerler sahildeki cafelerde yapılıyor ama biz riske girip açıldığından beri merak ettiğimiz burgerciye gittik .iyikide gitmişiz içimiz ısındı oraya sevimli temiz şirin bir yer artık ordayım ararsanız:))taze sıkılmış meyva suları ve taze çaylarıda varmış daha ne olsun.Kuzu doydu ben o doyana kadar ağız şapırdatmalarını yüzündeki mutluluğu bir bardak çayla birleştirip izledim....Doymasıyla çenesinin açılması aynı anda oldu yok burası ne zaman açıldı , yalnız mı çalışıyorsunuz,masaların üzerindeki desenleri nasıl yaptınız,dondurma ne zaman gelir,daha önce burda ne dükkanı vardı,(cafenin bir kısmı camla büyütülmüş ama bizimki daha önce ne vardı merak ediyor)cam koymadan önce duvar varmıydı ??vs vs..
Hesabı ödeyip çıktık yoksa tarihini soracaktı az kalmıştı.Sıra benim krizi çözmeye geldi:)yine saçlarımı kestirip civciv gibi sarı olasım vardı ama yapamadım yapmadım...bu sıra hep dediğim gibi kendime sabrı öğütledim beklemeli dedim ve kuaförden çıktım:))Diğer haftasonlarına bakarsak yaratıcılık adına boş ama Kayrayla geçen çok güzel bir gündü..Anlara takılmışım bu ara ,bugünkü halini o tatlılığını o anı yıllar sonrada hatırlamak istiyorum aynı tebessümle...Balık hafızan var zor dediğini duyar gibiyim yakınlarımın ama o iş öyle değil bazı anları kimse bilmesede unutmuyorum unutamıyorum...çok sır verildi ..susmalı...

2 Mart 2010


bakın bunlarda buğün yaptıklarım fikir vermesi açısından hemen fotoğrafladımiçleri henüz dolmadı boş olmasınlar diye küçük objeleri koydum rastgele şimdilik ama onun içinde fikirlerim var daha sonra bişeylerle dolacak içleri az zaman lazım...